Blogger tarafından desteklenmektedir.
RSS

The Greatest Love

Pit A Pat (Original Ver.) by Sunny Hill on Grooveshark


Photobucket
Yine bir kore dizisini devirdik. Bu dizi ile en iyi kore draması ilk üçümü oluşturdum.
1. Coffee Prince
2. Secret Garden
3. The Greatest Love

üçü de muhteşemdi, çok güldüm hüzünlendim.
Bu geçen seneyi kastı kavurdu, bloglarda falan çok tanıtımını okudum. Ama baş roldeki kızı Pasta dizisinde çok itici buluyordum, oğlan ise saçlarından dolayı acayip itti. Lakin siz benim gibi yapmayın derim. Çünkü dizinin final bölümünde o ikisini çok seviyorsunuz.

Koreliler romantik komedi tanımını tam anlamıyla çözmüşler bunu bu diziyle bir daha anladım. Amerikan yapımlarının komedi anlayışı tebessüm bile ettirmezken, kore yapımları yerlere yatırıyor. Ben hep bizim türk yapımlarını görüp, beğenmediğiniz koreliler bu işi gayet iyi yapıyorlar diyorum artık. Gerçekten öyle naif, zarif ve eğlenceli bir şekilde işliyorlar konuları. Kimin eli kimin cebinde olayları çok fazla yok, aile kavramı, ilişkiler gayet olması gerektiği gibi. Aşkı anlatırken sulandırmıyorlar, basitleştirmiyorlar. Ve en sevdiğim tarafı sonu eski yeşilçam filmleri gibi bitiyor. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine olayı.

Bu dizide Dooko Jin'in sahnelerinde çok güldüm. İkidir kendini beğenmiş, ukala adamları izliyorum. Secret Garden Hyun Bin de öyleydi. Benim gibi bir adam senin gibi basit kıza nasıl aşık olur, benim gibi adamın sana aşık olması büyük şans olayı.

Dizinin konusu ünlüler dünyası. Şimdi düşünün korenin Kıvanç Tatlıtuğu eski tutulmayan, adı skandallara karışmış bir ünlüye aşık oluyor.
İzlerken ciddi ciddi aklıma Kıvanç geldi ne yalan diyim. Yani Dokko Jin Kıvanç gibi mütevazi konuşmaları olan gayet iyi profil çizen biri dışarıya göre. Lakin özel hayatında kendini beğenmiş, bencil, küstah, burnu havada.

Photobucket

Kızımız ise kpop grubunun lideri. Grup dağılınca adı abuk sabuk skandallara karışıyor ve sevilmeyen, beğenilmeyen biri olup çıkıyor.

Photobucket

Bu ise ünlü patates. Dizide fazlasıyla muhabbeti döndü. Dokko inatla yetiştirdi patatesi. Aşklarının sembolü oldu.
Photobucket

Photobucket

Ae Jung'ın babası ünlü Hyun Bin eşofmanlarından giyiyordu. Selam çaktılar tabii "Çakma Hyun Bin!" diyerekten.
Hyun görse krize girerdi kesin :)
Photobucket

Bu ise komik kurbağa kıyafeti sahnesi.
PhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucket

Ve Ae Jung Dokki'yi hastane odasında gizlice ziyaret eder. Çılgınca bir şekilde demek daha doğru olur :)
Photobucket

Dokki Jin aşkını öyle bir itiraf ediyor ki, kız şoka giriyor. Resmen ödü koptuğu sahne
Photobucket

Doktorumuz ve sunucu kız bence iyi çift oldular. Doktor Ae Jung'da ısrar etmesiyle saçmaladı resmen. Kız burada sana yanıyor, sen halen takılmışsın. Aşağıdaki Ramen ve kimbap yeme krizi beni benden aldı. Açıkçası bugün bende aynı krizlerde olduğum için çok güldüm.

PhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucket

Dokko'nun aşkını fark ettiği sahne.
Photobucket
Ve kendini armağan etme planının suya düştüğü sahne. Çok güldüm burada
PhotobucketPhotobucket

Dizilerdeki mekanlar, yerler çok çekiyor beni. Burada da kafe çok güzeldi.
Photobucket

Ae Jung'ın yiğeni über şirindi ya! Ding Dong!
Photobucket


Evet bu diziyle ünlülerin hayatlarına bakış açım çok değişti. Ae Jung'ı sevdiğini açıkladığında Dokko Jin çok büyük bir tepki ile karşılaştı. Tüm kore kaynanası oldu kızın. Bunu çoğumuz yapıyoruz ünlülere. Onların insan olduğunu unutuyoruz.

Sonu harikaydı. Hele replik beni benden aldı. Adam sonunda bile ukalalığını konuşturuyor.
Photobucket

Neşeli, bol kahkahalı, aşklı, sevimli bir romantik komedi arıyorsanız şiddetle tavsiye ederim. Çok güleceğinizi garanti ediyorum. Ve şarkısı dile acayip yapışıyor "duguun duguun" diye :)

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Pretty Little Liars

Photobucket

Bu diziye başlamadan önce kitap uyarlaması olduğunu bilmiyordum. Yeni bir dizi başlamıştı bir göz atayım demiştim. Bakınca bir çok dizinin çakması diye düşünmüştüm. Biraz Gossip Girl, Veronika Mars hatta hatta Sex and the City demiştim. Ama son sezon itibariyle başarılı diyebilirim. Özellikle Gossip Girl beni ilk sezonuyla baymıştı şimdi ara ara bakıyorum ama hiç tat vermiyor bendenize. Ama bu diziyi heyecanla takip ediyorum.

Konusu klasik lisede geçen olaylar ekseninde ilerliyor olsa da bir cinayet ve stalker eşliğinde devam ediyor. Alison DiLaurentis arkadaşlarıyla eğlendiği bir gecenin sonunda kaybolur ve bir yıl boyunca bulunamaz. En sonunda cesedini bulurlar. Onun liderliğini ettiği bir grup Aria, Spencer, Hanna ve Emily'e mesajlar gelmeye başlar -A- takma adlı bilinmeyen bir numaradan. Bu -A- onlardan hep bir adım öndedir ve hayatlarını kabusa çeviriyordur.

Böyle işte. Lakin ben ikinci sezonu devirmiş durumdayım. Yani buradan itibaren gayet spoiler içerikli bir yazı olacak şimdiden uyarayım.

Photobucket
kızların bu ne halt yiycez bakışları dizinin temelini oluşturuyor

Kitapları okuyanlar kim kimdir ne ne değildir biliyorlar ama biz izlemeyen kısım için -A- herkes olabilirdi. Hoş ben en başından A'yı tahmin ettim ve aynı kişi artık emin oldum.
A bir kişi lakin hatun ekip olarak çalışıyor. Bizim dört zavallıdan ne istediği daha ortaya çıkmadı ama sonraki sezonlarda yine -A- işkenceleri aynen devam edecek gibi görünüyor.

Çiftlere gelirsek, Toby'le Spence gayet saçma şekilde ayrıldılar. Caleb benim favorim adama bir şey olacak diye tırsıp durdum. Aria ise yazık Ezra'dan oldu. Onun ailesi de bir garip yahu. Kızın nerede olduğu ve ne yaptığı umurlarında olmaz sonra öğrenince bir trip bir tavır. Ayrıca kızın öğretmenle çıkması yaşıtı biriyle çıkmasından daha iyi gibi duruyor, yaşıtlarının maşallahı var başları beladan kurtulmuyor, bağımlısını mı ararsın, judacusunu mu, hırsızını, stalker'ını mı her bişey var veletlerde. Ezra yazık anca kahve, kitap, okul üçlüsünde, eli yüzü düzgün, işi gücü yerinde adam (ssk'sıda vardır:P) daha ne, dizideki en normal insaniyet işte. Hay atar yaptım bak!
Maya ise bana hep gereksiz geliyordu. Özellikle o hatun bişeyler çeviriyordu, 3. sezon ortaya çıkacak.

Ayrıca diziyi kıyafetleri için izliyorum. Çok hoşuma gidiyor. Gayet genç kız gibi giyiniyorlar. Gossip Girl'ün en sevmediğim tarafı annelerinin kıyafetlerini giyen kızlar modu olduğu içindi. Ne yalan söyleyeyim şimdiye kadar GG'de bana ilham veren ve süpermiş ya öldüm buna dediğim bir kıyafet hiç olmadı. Tarzım değil öyle gereksiz şatafat.

Bu konuda Aria'yı tarzıma yakın buluyorum (onun gibi minik bir tip de olunca) Özellikle ilk bölümün ilgimi çekmesi Aria'nın çiçekli elbisesiydi. Ondan sonra Spencer dikkatimi çekiyor. Özellikle gömleklerinin ve ceketlerinin hastasıyım. Hanna şık şıkırdım ama onun da saçları çok güzel. Emily ise en güzelleri bence, kuğu gibi kız ya.

Tumblr'da A team'ı çıkarmışlar, takımdaki bitch hatunların hepsinin son harfi A yani Alison. 3. sezon Alison'ın olayı ortaya çıkacak zaten. Jenna ile işbirliği içinde olduğu gayet belliydi bu sezon iyice öğrendik. Onunda kör olmadığını sonunda gördük. Mona ise Alison'a yaranabilmek adına baya bir kendini aşmış. Melissa zaten Spencerdan nefret ediyor. Gayet açık A team.

Photobucket

Photobucket

Photobucket

Bu sezon en çok oyuncak bebeklerden nefret ettim. Hatun resmen kukla gibi oynattı kızları.
Photobucket

Ve aynı zamanda son bölüm bol kırmızı rujluydu.

Photobucket

Evet bakalım 3. sezonda neler neler olacak diyip kritiğimi burada sonlandırıyorum, ama ayrı bir post kıyafetleri için yapacağım.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Modern Bir Peri Masalı 'Secret Garden'

Photobucket


Photobucket

En güzel kore dizisi nedir? diye sorsalar Coffee Prince ve Secret Garden derim hiç düşünmeden. Zaten bende sağlam kaynak Suspusningiden almıştım ikisinin tavsiyesini.

Secret Garden çok güldüren, çok ağlatan modern çağın en güzel peri masallarından. Fantastik bir hikaye bu kadar güzel işlenemezdi. Bir hikaye bu denli naif, içten ve sıcak olamazdı. Koreliler bunu çok iyi başarıyorlar. Aşkı yozlaştırmadan, dozunda , tadında anlatıyorlar.
Kah çok gülüyorsun, kah gözlerin doluyor.
Ve hep güzel bitiyor, yüzde kocaman bir gülücük bırakıyor.

Secret Garden klasik zengin adam fakir kız aşkı. Bu denli klişe bir hikayeyi masal tadında fantastik ve baymadan yapabilmek herkesin harcı değildir.
Kim Jon Woo korenin en zengin adamlarından biridir, ailesi seçkindir. Gıl Ra Im ise kıt kanaat geçinen, hayatını doblörlük mesleğine adamış Jon Woo'nun tabiriyle National Geographic belgesellerindeki yoksul yerde yaşayan kendi halinde bir genç kızdır.
Bu iki insan bir araya gelir Jon Woo, Ra Im'in peşini bırakmaz. Ve olaylar öyle gelişir ki, aslında onların arasından büyük bir trajedi vardır.

Kim Jon Woo karakteri zengin olduğu kadar burnu havada ve huysuz. Yer yer adama bak yaa dedirtiyordu. Ama bir o kadar da yufka yürekli. Ve tabii kıskanç. Sevdiği kadını asla paylaşmayı göze alamayan bir karakter. Özellikle aşkına sahip çıkması, hafızasını kaybettiğinde dahi aynı adam olması ve yine Gıl Ra Im'i sevmesi, ölümü göze almasıyla göz yaşları sel olur sayesinde. Yani sevdi mi tam seven adam ancak böyle olur.

Ve dizinin en fantastik tarafı Jo Woon ile Ra Im'in ruhlarının değişmesi oldu. Aslında bunu birbirini seven ama anlayamayan her çiftin yaşaması gerek. Karşısındaki insanın bakış açısıyla dünyayı görmek, onun dünyasına misafir olmak, onu çok daha iyi anlamaya yol açıyor. Ben isterdim şahsen böyle bir şey :)

Gıl Ra Im karakteri ise ne kadar sert ve kendi halinde biri olsa da kadın hep kadındır dedirtiyor. Mesela Oska'ya olan hayranlığı bunu en iyi yansıtan şey. Ruhlar değiştiğinde ki kız tavırları o dublör sertliğini alıp götürdü. Birde tabi, Joo Woon'un deliliklerine sabretmesi takdire şayandı. Lakin kıyafetlerini pek beğendim ben. Her bölümde mutlaka bir parça beğeniyordum.
Photobucket

"Joo Won:Tıraş kremini böyle sürdükten sonra jileti alıyorsun.
Ra Im:Gerek yok.2 günde bir bende yapıyorum.
Joo Won:İki günde…Nereni?"

Photobucket
"Kim Joo Won: Başka hiçbir adamı sevme. Sadece beni düşünerek yaşa. Choi Woo Young abimle çok yakınlaşma. Bu bir emirdir. Tüm yaşamım boyunca aldığım en bencilce karar bu olabilir ama bu cemiyet liderinin bir kararı. Kararıma saygı göster. Her zaman muhteşem olan Gil Ra Im, gelecekte de, muhteşem olmalısın. Seni delice özleyeceğim. Seni seviyorum. Seni seviyorum…"

Bu sahne ve replik insanı mahvediyordu. İzlerken acaba? oldum. Kavuşamazlarsa diye üzüldüm ne yalan söyleyeyim.

Photobucket


"Gil Ra Im: Herkes bize bakıyor.
Kim Joo Won: Tabikii bakacak.Az önce fakir bir dublörü öptüm.Yakınlarda biri mağzamızın hisselerinden almışsa çabuk olup satması iyi olur.O mağazanın patronu bir kadına aşık oldu.Bu yüzden her şeyi mahvetme eşiğindedir."

Ve Joo Woon'un ukalalığının bir sahnesi daha. Her defasında "benim gibi bir adam, senin gibi sıradan bir kıza nasıl aşık oluyor" lafına gülmüşümdür. Tatlı Hayat'taki İhsan Yıldırım aklıma geliyor Kim Joo Woon'u izlerken :)

Joo Woon'un annesi pek fenaydı, o nasıl bir cadı kaynanalık yahu. Lakin ne yaptıysa da aşkın önüne geçemedi.

Mekanlar, yerler büyüleyiciydi. Özellikle ben tam yılbaşı zamanında izlediğim için görsel olarak da etkiledi. Kim Joo Woon'un evi, bahçesi, kütüphanesi muhteşemdi yahu.


Güldüğüm sahnelerden biri Joo Woon'un Oska çorabını görünce onu çıkarı çöpe atışı.

PhotobucketPhotobucket

PhotobucketPhotobucket


Photobucket

Kim Joo Woon'dan bahsedilir ve onun çılgın eşofmanlarından bahsedilmezse olmaz. İtalyan, fransız eşofman ustaları tarafından teek tek işlenen bu eşofmanlar dizinin en komik tarafıydı. Çok güldüm ya o sahnelere, onu anlatırken insanların yürüyüp gitmeleri çok normal bir insan tepkisiydi tabii.
Ve doğal olarak bu eşofmanlar çok ünlü olmuş.

Photobucket

Joon Woo'nun kuzeni Oska en sevdiğim karakterlerdendi. Çok şirin, eğlenceli, komikti.
Hele ilk bölümlerde giydiği kıyafetler neydi öyle yahu.
Yoon Seul'a ise ilk bölümler gıcık olmuştum. Ama sonra onun üzücü hikayesini görünce kızamadım. Son bölümlerde giydiği bir kıyafet vardı, onu bulmaya çalıştım çok hoştu orada.
Hele o müzisyen oğlanla Oska'ya olan aşkları dolayısıyla atışmaları pek hoştu.
O oğlanda ne güzel çocuktu ya. Tarz olarak, tavır olarak falan pek havalıydı.
Photobucket
Photobucket

Photobucket

"Alice harikalar diyarı sendromu
Bu bir akıl hastalığı.
Bir dürbünün yanlış tarafından bakıyor muşsun gibi.
Bir peri masalında yaşıyor muşsun gibi.
İlginç ve acı veren bir sendrom.
Bu sendroma yakalandığıma eminim.
Yoksa neden bu sıradan kızla yaşadığım her an masal gibi geliyor?"


Photobucket

Son sahneler pek güzeldi.
Kim Jon Woo'nun şu sözü;
"İnsanlar sonuna kadar sabretse hayallerine kavuşurlar" ile bitireyim postu.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Northern Exposure

Photobucket
İnsanı kaç yıl geçse dahi sıcacık saran sarmalayan diziler vardır. İşte Northern Exposure onlardan biri. New York'ta yaşayan genç bir doktorun resmen allahın unuttuğu diye tabir ettiği Cicely kasabasına tayin olması ve orada yaşamak zorunda kalışını konu eder.
Önceleri oradan nefret etse de sonradan onlar gibi olmaya başlar. Kasaba hayatı üzerine gayet güzel, eğlenceli bir konusu vardır. Eskiden Trt'de yayınlanırdı ve pek çoklarımızın çocukluğunun dizisidir. Geçen sene TNT de yayınlanmıştı.
PhotobucketPhotobucket
Photobucket
Cicely kasabasının sakinlerinin benim için yeri ayrıdır. Gilmore Girls Stars Hollow buradan esinlenme gibidir, ayriyeten aynı konu şimdilerde Rachel Bilson'un Hart of Dixie dizisinde Alabama olarak işleniyor. Ben onu da pek severek izliyorum. Sanırım küçük kasaba ilişkilerini seven bir yapım var.

Aşağıdaki gif ilk pilot bölümdendi. Ed'in arabayı sürerken bir anda dışarı atlayıp eve gitmesi ve Joel'in ne yapacağını bilmez çıldırmış hali çok komikti. Ne gülmüştüm ya.
Ed karakterini hep çok sevmişimdir. Kocaman bir çocuk olarak dolanır etrafta.

Photobucket
PhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucketPhotobucket


Joel: Where are you going?
Ed: Home.


Photobucket
Radyocu Chris'in sesi, şarkıları, sabah programı, kaçık havası ayrı alemdi.
Photobucket

Onlar gibi bir süre sonra Roslyn kafenin müdavini gibi oluyorsunuz izlerken.
Photobucket
Joel'in sekreteri kızıl derili Marilyn o sessiz enteresan görüntüsünün altında çok zeki bir kadın olarak karşımızdaydı. Özellikle repliklerine hayranım ben :)
Photobucket
Ve ilk sezonun sonunda ortaya çıkan Adam! Sinirli, huysuz, çatlak adamın tekiydi. Ama en favori karakterim oydu. "İnsanlardan nefret ederim ve sen insansın, senden de nefret ederim" repliği favorimdir mesela.

Ve Joel'e verilen ev benim hayal evim.
Photobucket

Joel: Merry Christmas, O’Connell.
Maggie: Thanks, Fleischman.
Joel: Yeah. Belongs here.
Photobucket
Joel ve Maggie'nin sürekli birbirlerini yemeleri çok şirindir.

Aşağıdaki videolar ise benim en favori sahnelerim. The Fling'de çok önemli bir iş oluyormuşçasına kasaba sakinlerinin yüz halleri beni hep gülümsetir.


Yağan ilk karda tüm kasabanın sokağa dökülüşü, birbirlerine sarılıp "Bon Hiver" sözü ile insanı mutlu eder.

Northern Exposure güzeldir, arada oturup izlenmezse olmaz.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS